Wednesday, October 27, 2010

Saturday, October 16, 2010

Makarna ve Ozgurluk uzerine!


Cocuklugumuzdan beri bize ogretilen en onemli seylerden biriydi ozgurluk! Ozgur bir millet olmak, ozgur topraklarda buyumek, konusma ozgurlugune sahip olmak, yani neticede ozgur bir birey olmak kadar degerli bir sey yoktu su dunyada. Yazildigi gibi durmayan, tartismalara sigmayan bir yapisi vardi ozgurlugun. Kendisini gozle goremesek de hakkinda bir suru sey soyleyebiliyorduk. Susturulanlarin icine attiklari, bastirilanlarin arkalarinda sakladiklari yine ozgurluktu. Bizse ozgur buyuyen bir cevrenin cocuklariydik ama ozgurluk hakkinda en ufak bir fikrimiz bile yoktu!
Peki ya ozgurluk neydi sahi? Herkesin bize canimiz pahasina korumamiz gerektigini soyledigi bu kavramin tam olarak ne oldugunu bize kimsenin aciklayamamasi aslinda garipsenmeliydi. Elle tutulmaz, gozle gorulmez bir seydi ozgurluk. Hurduk, ozgurduk ama tam olarak ne oldugunu kimseye anlatamiyorduk.
Sonra sonra, yasadikca ogrendik ozgurlugu... Nazim Hikmet'in de dedigi gibi, ozgurluk aslinda yasamin kendisiydi.
'Yasamak, bir agac gibi tek ve hur ve bir orman gibi kardecesine'
Ama size sunulan yasamin degil, sizin sectiginiz yasamin kendisiydi. Iyisi veya kotusu yoktu ozgurlugun, sadece kisiye ozel bir karakteri vardi. Yani ozgurluk basli basina bir bireydi aslinda, kurulup oturur, hepimizin kalbinin yaninda.

Aslinda cok kucukken karsilastik ozgurlukle. Gunes battiktan sonra, bahcedeki elma agacinin altinda daha fazla oynamamiza izin verilmedigi gunlerde kendini tanitmaya baslamisti bize. Hava zaten karariyordu, "Butun cocuklar evine gidecek nasilsa!" vaatleriyle tanistirilmadik ozgurlukle. O zamanlar pek gucenmedik, cunku farkinda degildik kim oldugunun. Ozgurluk annelerimizin dudaklarinin ucundaydi. Bizim icin onemli olan, ertesi sabah diger cocuklarla birlikte o elma agacinin altinda yeniden bulusabilmek icin koparilmasi gereken izindi.
Ergenlik donemine girdigimizdeyse cok sert tanitti kendini bize ozgurluk. Sonra bir turlu ulasamadigimiz bir arkadasimiza donustu. Pijama partileri, hafta sonu sinemaya gitmeler, arkadaslarla bulusmalar hepsine bir olcu izin verildi. Ozgurlukle fazla vakit gecirmeye izin yoktu kesinlikle. Sonra basina buyruk biri olup cikardik nemelazim! Hava karardiktan sonra, ozgurluk de insani karanliklarin icine ceker giderdi. Ya da biz, arkadaslarimiz icin cekip giderdik ozgurce.
Sonra universteye gectik. Ben gittim. Ozgurulugume de koluma takip, baska diyarlara ozgurce yasamaya, ogrenmeye ve gelismeye. Benimle birlikte geldi ozgurlugum. Annemin dudaklarinin ucunda ucup, benim dudaklarimin ucuna yerlesti. Aslinda biliyor musunuz, ben ilk defa ozgurlugu, ozgurce yasamaya baslayinca ogrendim. Sonra o beni degistirdi, ben de onu bicimlendirdim. Ilk defa 'benim ozgurlugum' diyebilecegim bir kavram cikti ortaya. Kimseye ait olmayan, bir tek bana ait bir ozgurluk yarattim kendi dunyama.
Ozgurce yasamak demek, ozgurlugu cabuk unutmak demekmis! Bunu da zaman ogretti bana. Bir sure sonra hangimizin hangimiz oldugunu karistirir oldum. Ben mi ozgurdum, yoksa ozgurluk mu beni ben yapmisti. Sonra herseyi birakip geri donunce anladim gercegi. Birlikte buyudugum kardesimi birakip gelmistim ben aslinda. Daha once icinde yasadigim eve gelip de ozgurlugumun burada huzursuz oldugunu hissettigimde anladim ne kadar birbirimize bagli oldugumuzu. O kisitlaninca ben mutsuzdum, ben mutsuz olunca o kisitli.
Sonra fark ettim ki ozgurluk benim icin ferah bir evde, rahat rahat yasamak degilmis. Kucuk bir yerde, kendi halinde, kendi kendine yasamakmis ozgurluk. Biraz yalnizlik da yanina kar kalanmis.
Evde kendi kendine makarna pisirmeyi severmis ozgurlugum. Sonra her gun ayni yemegi yemeyeyim diye farkli farkli makarnalar pisirirmis. Sabahlari kimseyle konusmadan sehri dinleyerek kahvalti etmekmis ozgurluk. Sabahin sessizligini uyanir uyanmaz kulaklarimi dolduran televizyon sesiyle, peynirli ekmekli kahvaltiya yeglermis ozgurlugum. Ozgurluk, huzurlu olmak demekmis, huzur benim icin yalnizliga vakit ayirabilmekmis. Mutlulukta ancak yalnizliktan cikan urunden gelirmis.

Yani ozgurluk, hergun makarna yemegi goze alarak, kendi evimde 'ben' olabilmekmis.

Her gun evlerde pisan makarnalar adina, herkese ozgur bir hayat diliyorum!

Thursday, October 14, 2010

semizzotu!

Icimden dokulucek bir seyler var mi diye bekliyorum....

Bekliyorumm...
Bekliyorum..

Vizir vizir sinek geldi bak yine. Zaten kac gundur beni uyutmuyor!
Ben hayatimda boyle bir sivri sinek gormedim sayin seyirciler. Yani hadi tamam 2 tane oldurdum bir gecede - ki ben onlari bir tek saniyordum. Sonra basima bir tane daha cikti! Gelip gelip yanaklarimi isiriyor kahpe. Resmen suratimda sivilcer yetmezmis gibi bir de sivrisinek isiriklari cikti basima! Artik bu aksam kendisini oldurmeden yatmak istemiyorum!

Yeni home-ofisimden (Artik ne kadar sahiplendigimi goruyorsunuz!) cok memnunum. Bugun ilk yemegimi bile yaptim. Mutluyum - gururluyum!

Is gorusmelerinde basarim hala '0' sifir! Hatta gecenlerde bir adam ben animasyonlarimi gosterirken hicbir sey soylemeden gorusmeden cikip gitti! Hayatimin saskinligini yasadim. Ben boyle terbiyesizlik gormedim yani galiba baska bir ulkede olmaz boyel bir sey. Ama hayirlisi yani.

Bir de gercek hayatla kurguyu birlestirdigim hikayelerin daha revacta oldugunu fark ettim. Demek ki bir sure boyle hikayeler uzerinde calissam iyi olur!

Su an aklima baska bir sey de gelmiyor valla. Her gun aklina bir sey gelip sular seller dokturen blog yazarlarini kiskanmiyor degilim!

Sunday, October 10, 2010

(Ye Dua Et Sev) Eat Pray Love uzerine...



Ben bu kitabi bir kac yil once, Union Square'deki koca Barnes and Noble'in icinde gormustum.
"Eeeh, yine baska bir chick flick kitabi iste!" diyip onunden gectim. Hem de kac kez! Her seferinde kitabin basligi ve ozellikle kapagi dikkatimi cekiyordu ama her seferinde hic bir sey ogrenmeyecegimi dusundugum bu kitabi elime alip, arkasini okuma zahmetine bile katlanmiyordum! Sonra bu kis, spordan ciktigim ve ikinci el kitap satan 'Strands' in icine kendi yazdigim kitaba benzer ani kitaplari bulup okumak istedigim sirada rastladim. Kac zamandir cok satanlar bolumunde gordugumden bu sefer icimden, kitabi alip arkasini okumak geldi! Arkasini okumamla yuzume kocaman bir gulumseme yerlestii!
"Iste aradigim kitabi buldum!!!"
Resmen sanki ben okuyayim da ogreneyim diye yazilmis bir kitapti. Benim yazmak istedigim kitabin cok cok (hatta korkutucu derecede cok!) benzeriydi, ve kendisi bir all-time-bestseller'di.
Aldigim sirada baska bir kitap okumama ragmen, hayatimda cok az yaptigim bir seyi yapip, Eat Pray Love'i okumaya basladim. Zaten insan okumaya basladigi anda, kitabi bitirmek icin can atmasina ragmen bir yandan da hic bitsin istemiyor!

Benim kitapta en hosuma giden sey - ki muhtemelen bir cok insanin da hosuna gitme nedenlerinden biri budur - butun kitabi birbirine baglayan elementlerin kitabin daha en basindan verilmesi. Okudugunuz her hikayede hem hikayeyle, hem hayatla, hem de tesaduflerle ilgili bir seyler ogreniyorsunuz. Ve gercekten kadinin yazdigi her sozun dogruluguna inaniyorsunuz. (tamam burasi tartisilir, ilk kocasina gore bosanmalari hic de kadinin anlattigi gibi olmamis ama...) Baskalarini bilmem ama bana gercekten, gercegi elinden geldigince 'oldugu gibi' anlatmaya calismis gibi geldi. En azindan kendi tarafindan gercegi. Belki bazi yerlerde suslemistir yazisini yada hikayelerini, orasini bilemem, ama her sey tam tadindaydi!

Oteki taraftan filme gelince, kitap cok uzun oldugundan zaten ben herseyin anlatilamayacagini bilerek kendimi hazirlamistim ama yani hikayenin anlatimi daha kotu olamazdi galiba! Ne kadinin kocasiyla olan kotu iliskisi iyi islenmisti, ne kadinin cocuk istemedigi, ne de kadinin depresyona girdigi donem, ne de gercekten gitmek istedigini iyi anlatabilmislerdi.
"Ordan burdan surdan en guzel olacagini dusundugumuz sahnelerin hepsini bir araya toplayalim, en sonunda cok super bir film yapmis oluruz!" mantigi vardi biraz. Sahneler arasinda dogru duzgun gecis yoktu. Kadinin flash backleri iyi anlatilamamisti. Ha bunun yani sira bence oyunculuk da cok iyi degildi! Ben sahsen filmde bir tek 'Tutti'yi begendim! Bir de Tutti'nin annesi iyiydi. Julia fena degildi. Javier'cigime o performans ve rol hic mi hic yakismamisti maalesef! Yine de izlemesi keyifli bir film denebilirdi! Ben belki filmde anlatilmayan bosluklari da bildigimden bana biraz sig geldi ama annem bile oturup sonuna kadar izlediyse demek ki cok da kotu degildi!

Bence Hollywoodcular bunu gunluk tadinda bir film yapmamak uzere cok ugrasmislar ama belki gunluk tadinda yapilsa daha bile guzel olabilirdi bence! Ahh darisi benimkinin basina! Umarim benim kitabim da basarili olur da, cok satanlar listesinde yar alir!!

Tanrim lutfen, lutfen, lutfen, lutfen basarili olsun!!
Amin!

Saturday, October 9, 2010

Eat Pray Love

Size Ye Dua Et Sev' in kitabiyla filminin elestirisini yazicam! Evet... cok yakinda!

Friday, October 8, 2010

Huzur


insan cok ilginc bir varlik gercekten. Hele ki kendi kendine kaldigi veya yasadigi ortamdan koptugu zaman. Yasarken farkinda olmadan gunluk hayatimiza islemis seylerin yoklugunda olusan 'ben' lik cok ilginc mesela.


Hani ben New York'a gitmeden once huzursuz bir insandim ya. Ama bu huzursuzlugumun farkina New York'a gidip de aslinda kafama hicbir seyi takmamaya basladigim sirada varmistim. Sonra New York'a tamamen baska bir insana donustum yillar gectikce. Huzurlu, mutlu, pozitif ve en onemlisi ruhumu hep acik ve temiz tutmayi ogrendim. Ic huzurumu korumayi ve her seyi oldugu gibi kabullenmeyi. Iste bu insan ben yalniz kaldikca olusmus demek ki. Dondugumden beri icimdeki huzursuzluk, evde baska insanlarin alaninda yasamakmis yani. Iki gundur yalniz basima ofiste calistigimdan beri gayet huzurlu ve mutluyum. Evet biraz sessiz, biraz yalniz bir ortam ama huzurluyum. Ve aslinda huzurun ne kadar onemli oldugunun simdi farkina variyorum. Demek ki ben dunyanin baska bir kosesine kacip, kendi kendime kalirsam bile en azindan huzurlu olacagimi biliyorum.


Bunu fark etmis olmam da iyi oldu acikcasi cunku dondugumden beri, kacma planlarima korku katilmaya baslanmisti.

'Ya yalniz yapamazsam?'

'Ya cok sikilirsam?'

'Ya hic arkadas edinemezsem'

'Ya soyle olursa, ya boyle olursa...'

demek ki bunlarin hicbirini dert etmemek gerekiyormus cunku daha once de dedigim gibi rahat bana batiyor!! Ben gidiyim, kucuk bir odam olsun, kucuk bir isim olsun, dili anlamayayim, hic kimseyi tanimayayim ama yine de huzurlu olurum. Cunku demek ki icimde bir gocebelik var.


Var, var ben biliyorum. Hep vardi zaten. Iste geri donmek biraz hayal kirikligi yarattigindan bunalimlardaydim ama simdi cok memnunum halimden. Su projelerimi de en iyi sekilde bitirebilirsem, ver elini Arjantin! Nasil olucak bilmiyorum ama benim hayatima ispanyolca, ve latin kulturu oyle yada boyle giricek. Hatta cok damardan giricek bak buraya yaziyorum!!

Thursday, October 7, 2010

Evvvett!!



Evvet!! Tam 4 ay 23 gun sonra ozgurlugum yeniden benimleee!!! Evden official olarak kactim!

Haklarini yemiyim simdi, aslinda cok uyumlu bir anne babaya sahip oldugum icin cok sansli oldugumu dusunurum. Ama maalesef benim icimde biri var ve o kisi genelde yalniz olmayi tercih ediyor. Herseyi kendi basina yapsin istiyor, kimse yardim etmesin...

Dun gece babamlara Cengelkoydeki ofise yerlesmek istedigimi soyledim. 'Yerlesirsin yaeee!' diye hafif gecistirir bir cevapla karsilasinca, 'Yok ben hemen yarin bavulumu toplayip gidiyorum!' dedim. Zaten ihtiyacim olan sey bir bavul dolusu esya ve nevresim takimlariydi. Sabah uyanip, sporumu da yaptiktan sonra toparlandim. Hungur hungur babama neden gitmek istedigimi bir daha acikladim.
'Bohuuu, ben yalniz yasamak istiyorumm! Icim huzursuz oluyor bu kentte ve yalnizliga ihtiyacim var, bes senedir kendi basima yasiyorum ben, burasi benim evim degilll!!!'
Walla soylediklerim hissettiklerimle asagi yukari ayniydi. Bir kac gundur uzerime yapismis olan mutsuzlugumu silkmek icin yalniz kalmaya ihtiyacim vardi. Iste simdii ofisin toplanti odasinda yaziyorum bu satirlari. Mutluyum, gururluyum.

Burdan sonraki hedefimse Arjantin. Ah bi su kitap tamamlansin, basilsin! Kimse benii tutamiycaak, kimseee!!! (Gerci zaten tutan da yok amaaa... :))

Wednesday, October 6, 2010

Chico y Rita


Bu filme bayildim, bayildiim!!! Kuba'dan New York'a uzanan bir ask hikayesi. Kesinlikle bulup izlemem lazim!!

Havana street scene in Chico y Rita, animated by Mariscal.

1940s Havana at night, animated by Javier Mariscal in Chico y Rita

mut-suz-luk!

Aslinda home-sick hissetmem icin hic bir neden yok. Altimda arabam var, basimi sokucagim bir ev var. Illa ise gir diye tutturan bir ailem yok, yemegim yapiliyor, odam temizleniyor. Ama iste bana bunlarin hepsi batiyor.

Bunun yani sira evde surekli benimle konusmaya calisan birileri var. Hesap vermem gereken, beni aradiklarinda illa telefonlarini acmam gereken insanlar var. Birilerinin hastaligi var. Birilerinin baskalarinin kafasini utulemesi ve benim buna sahit olmam var. Arada bir de olsa ne isle ugrastigimi soran insanlar var. Ne is yaptigimi anlatamadigim insanlar var...Surekli benimle iletisim kurmaya calisan ama sebze gibi televizyon basinda oturdugundan dolayi onunla konusmayi reddettigim bir annem var. Kisacasi enerjimin etrafinda olusan tonlarca baska enerji var ve ben bunlari sev-mi-yo-rum. Ben yalniz olmak, disarda olmak, kimseyi tanimamak, derdimi anlatirken zorluk cekmek ve bir yandan tonlarca sey ogrenmek istiyorum. Ben, kimseyi tanimadigim bri sehirde kimselere hesap vermeden mutsuz olmak istiyorum. Iletisim kuracagim yeni insanlarla karsilasmayi ve bu karsilasmalarin tesadufi olmasini istiyorum.

Bunun yanisira gitmekten ve hicbir ise yarayamamaktan korkuyorum. Ama zaten burda da bir ise yaramadigima gore gitsem ve bir ise yaramasam pek de degisen bir sey olmayacak. Hatta belki benim ruh halim degistigi icin belki her sey daha bile guzel olucak! Acikcasi su an yapmak istedigim tek sey kitabimi bitirip basip gitmek. Ama su lanet olasi istanbul animasyonu yuzunden gidemiyorum, bir de ustune zaten cok yavas gidiyor ve bir turlu guzel gorunmuyor, her sey sacmasapan karmakarisik... Arrrghhh!!! cok sinir.

Hic mutlu degilim. Evet hayatimda ilk defa hicbirseyden hic mutlu degilim ve bu yuzden bana simarik diyebilirsiniz. Her seyim var cok sukur ama ben bunlarin hic birini istemiyorum!!! Sadece ic huzurumu istiyorum ve o da bu evde olmuyor. Maalesef 17 sene denemistim ve ilk defa gercek huzuru ben New York ta bulduguma inaniyorum, simdi o huzurlu ruh halimi inanilmaz ozluyorum!!! Ikinci kitabima da taslak olusturmaya basladim ve bence o da guzel ve ilginc bir kitap olucak. Galiba ben yazar olucam.

(biliyorum buraya hic de ilginc seyler yazmiyorum ama... orasi baska konu.)

Ben sadece gitmek istiyorum..



Bavulumu alip kimsenin bilmedigi bir yere gitmek ve sonsuza dek kaybolmak.